Blog
Bu blogda daha önce defalarca Türkiye’deki teknoloji medyasını eleştirdim. Ne yazık ki bu eleştirilere bir yenisini daha eklemek zorundayım. Ülkemizdeki teknoloji haberciliği büyük ölçüde “doom and gloom” içerikleriyle girişimciliği parlatma, reklam ve konferanslardan gelir elde etme odağına sıkışmış durumda. Madalyonun karanlık yüzüne ise neredeyse hiç yer verilmiyor. Yayınlanan haberlerde doğru bilgi kontrolü (“fact-checking”) yok denecek kadar az.
Geçtiğimiz günlerde, bu duruma kurban gidenlerden biri oldum. Ünlü bir teknoloji blogunda bir girişimcinin şirketini 30 milyon dolar değerlemeye ulaştırdığına dair bir haber yayınlandı. Habere güvenerek yatırım yaptım ve sonucunda 15.000 dolar kaybettim. Çünkü gerçekler bambaşkaydı: Şirket kısa bir süre sonra iflas etti ve yüzlerce alacaklı milyonlarca dolar zarar gördü. Bu medyadan ise çıt çıkmadı. Daha düne kadar “başarı hikayesi” diye pazarladıkları girişimi iflas ettiğinde, “hukuki süreçlere girmiyoruz” bahanesiyle sessizliğe gömüldüler.
Benzer şekilde, teknoloji medyamızın büyük bir exit olarak lanse ettiği başka bir şirket satışı da, ufak bir araştırmayla bambaşka bir gerçeklik sunuyor. Satın almayı yapan şirket kamuya açık olduğu için veriler ulaşılabilir durumda. Ama kimse araştırmıyor. Çünkü önemli olan haberin doğruluğu değil, kim neyi pompalıyorsa onu yaymak.
Ne yazık ki bu medya yapılarında vizyon da eksik. ChatGPT çıkmadan önce yapay zekaya “hype” diyenlerin, ChatGPT sonrası kendilerini “AI uzmanı” olarak tanıtmaları; Jack Ma’nın “AI’ye inanmıyorum” sözlerini hatırlatıyor. Ya da tüm varlığını hükümet ve Bayraktar PR’ı yapmak üzerine kuranlar da ayrı bir vaka.
Türkiye’de teknoloji medyası kendine çeki düzen vermek zorunda. Yoksa bu sektör, hem girişimcileri hem de yatırımcıları yanıltmaya, kaynak israfına ve güvensizliğe sebep olmaya devam edecek.
Gerçeklerle yüzleşmeden, sadece parlatılan başarı hikayeleriyle bir ekosistem sağlıklı büyüyemez.
tags: